AVRUPA'DAN İZLEMİMLER - 3

Lokanta da oturduğumuz masanın, bizim oturduğumuz uç tarafı belediye meydanına bakıyordu. Maç devam ettikçe çılgınlıkta artıyordu. Birden gözlerimize inanamadık. On dört ve daha yukarı yaştaki erkekler buldukları her yere işemeye başladılar. Ağaçları boş bulanlar ağaçlara, bulamayanlar duvar kenarlarına işiyorlardı. Utanma falan yoktu. Gülüşüyorlardı. Ulan, dedim: “ Bizim üç yaşındaki erkekler bile bu kadar kalabalıkta ar duyarlar. Yanlarında duran veya geçen insanlar da bu olay gayet doğalmış gibi geçip gidiyorlardı. En ufak bir tepki göstermiyorlardı.

Lokantadan çıkınca otele yürümeye başladık Bazı arkadaşlar maç seyretmeye kaldılar. Klausky: Kırmızı beyaz diye bağırın yoksa sizi Çek zannedip saldırabilirler, dedi. Başbakanlıkta çalışan Adalet Bakanlığı Başmüfettişi Mustafa beyle yürüdük. İlan panolarında lezbiyen kadınların ilanları vardı. Özgürlüğün bu kadarı da fazlaydı. Sonra çiğ etleri yiyemeyen Yakup’a rastladık. Biraz iç tarafta Türk lokantası bulmuş. Güzelce karnını doyurmuş. Gece saat yarım olduğu halde hava aydınlıktı. Saat üçte de gün ağarıyordu. Biraz zor alışacaktık.

Ertesi sabah konferans verilecek yere gidecektik. Klausky’ nin yardımcısı ve tercümanımız Orhan, arabaya binmediler. Konferans yerine taksiyle gittiler. Gelen araç bizim sayımız kadarmış. Fazla yolcu almanın cezası ağırmış. Bizim bir alışkanlığımız vardı. İyi de değildi. Görevliler on beş dakika önceden bizi almaya geldikleri halde grupta hala geç kalıp grubu bekletenler vardı.

O gün Danimarka Dışişleri Bakanlığına gittik. Bakanın en yakın danışmanı konferans verdi. Dışişleri binası orta çağ eski binası gibi eski yapısı korunarak düzenlenmişti. Bizim köylerdeki evlerin modernize edilmiş halini düşünürsek daha iyi gözönüne getirebiliriz. Her taraf resim ve heykellerle doldurulmuştu. Bina u şeklindeydi. Binaların ortasına kadar kanalla deniz getirilmiş ve marina gibi ufak yelkenliler demirlenmişti.

Konferansçı dünyada insan hakları konusunda uzmandı. Türkiye’deki uygulamaları da iyi biliyordu. Konferanstan sonra alt kattaki yemekhaneye indik. Garson yoktu. Dışişleri Bakanı da olsanız yemeği kendiniz alıyorsunuz ve paranızı ödeyip yemeğinizi yedikten sonra yemek tepsisini belirtilen yere yine kendiniz götürüp bırakıyorsunuz. Yemekten sonra eski adalet bakanlarından bir adam bize konferans verdi. Giyinişinden eski bakan olduğunu insan dışarda görse hiç aklına getirmez. Birde yemekten sonra bisikletine binip gidince tamamen şaşırdık.

Daha sonra enstitünün kütüphanesine gittik. Orada insan hakları ile dünyanın her tarafında yayınlanan eserleri bulmak olanaklıydı. Gazeteler takip edilip arşivleniyordu. Her türlü doküman bulunabiliyordu. Her türlü örnek alınabiliyordu. Ayrı bir kitap bölümü vardı. Beş kitaplığı birleştirmişler. Kitaplığın baş tarafında bilgisayara kitabın adını veya yazarını yazıp ve düğmeye dokunursanız kitaplıklar açılıyor. İstenen kitabın olduğu yerde ışık yanıyor. Bizim kütüphanecilerimiz gerçekten kahraman insanlar. Ödenekleri olmadan senelerdir elleriyle kitapları tasnif etmek için gecelerini gündüzlerine katarak çalışmaktadırlar.

Klausky o akşam grubu Litonya denen büyük bir eğlence merkezine götürdü. Arkadaşlardan cesaretli olanlar raylarda dönen trene bindiler. Akşam gittiğiz lokanta lüks ve çigan müziği çalınan bir yerdi. Ocak başı gibi düzenlenmişti. Burada da garson yoktu, Klausky yanlış yemek almayalım diye yanımıza geldi. Domuz ve domuz yağı ile yapılmayan yemeklerin üzerinde helal yazıyordu. Bunlar sizin yemekleriniz dedi, kuzu kebap ve salata yedik. Yemek yerken Kemal kalktı, çalgıcılarla konuştu. Adamlar bizim masaya gelip Türk şarkıları söylemeye başladılar. Ülkemden o kadar uzakta Samanyolu şarkısının, Üsküdar’a giderken şarkısının ve bizim roman havalarının insanı etkileyeceğini önceden bu kadar tahmin edemezdim. Çalgıcılar Türkiye’nin Trakya tarafından gelip buraya yerleşmişler. Az sonra da Yunanlıların masasına yöneldiler. Bahşiş almıyorlardı. Görevleri gelen müşterileri memnun etmekmiş.

Eğlence parkında genellikle sahne gösterileri vardı. Sahnenin önüne konan koltuklarda insanlar ücretsiz şekilde oyucuların oyunlarını seyrediyorlardı. On vagonluk minyatür trene binip parkın her tarafını gezdik. Evinde karısına kocasına kayın validesine kızanlar da unutulmamıştı. Sahnede sallanan porselen tabakları hedef alıp ellerindeki topla vurmaya çalışıyorlardı. Genç bir işçi kız da elinde kürekle sahne önüne biriken porselen parçalarını biriken yerden temizlemeye çalışıyordu.

Ertesi gün kadın hakları konusunda konferans dinledik. Konuyu anlatan kadın bir Türktü. Burada doğmuş büyümüş burada siyasal bilgiler okumuş ve enstitüde görev almış. Yarı Türkçe yarı İngilizce yarı Fransızca ama heyecanlı bir şekilde tartışmalı konferansını bitirdi. Şu an 35 ülkede faaliyet gösteriyorlarmış, Üçüncü Dünya ülkelerinde de çalışıyorlarmış. Buralarda kanun yapılırken, değiştirilirken yardımcı oluyorlarmış. Bu bölgelerde insan haklarının oluşturulmasına çalışıyorlarmış.

Şu an Danimarka da 2 bin kadın, Kadın Sığınma Evi’nde kalıyor. Bu başvuranların yüzde otuzu mülteci kadınlar. Başvuranlara yalnız barınma hizmeti veriliyor. Kalma süresi belli değil. İstedikleri kadar kalabiliyorlar.

Klausky anlaşılan her öğün bizi bir başka lokantaya götürmeyi önceden planlamıştı. O akşam Hint lokantasına gittik. Diğer lokantalar gibi temiz değildi. Arkadaşlardan biri burada dana biftek istesek ne olur dedi. Sadece lokantadan atılırız dedim, güldük. Kemal: Sayın Valim şarap içelim mi? dedi.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Ömer Eru - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Bolu Olay Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Olay hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Olay editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Olay değil haberi geçen ajanstır.