AVUCUMDAKİ DÜNYA

Sayın okuyucular , görüldüğü gibi yazımın başlığı AVUCUMDAKİ DÜNYA yani elimdeki CEP TELEFONU. Sanki dünyayı bu küçücük nesnenin içine sığdırmışlar. Nereyi ararsan çıkıyor, kiminle konuşmak istersen karşında, hatta yüz-yüzeymiş gibi de görüntülü konuşabiliyorsun. Para aktarabiliyorsun, borçlarını ödeyebiliyorsun, velhasıl kelam (sözün özü) akıla ne gelirse yapabiliyorsun. Kendim için söylüyorum, bu işe akıl erecek gibi değil ama NASILSA elin insanının aklı eriyor. Ben de bilmiyormuşum gibi NASILSA diyorum. Halbuki nasıl olduğunu biliyorum; Elin insanına üniversitelerde BİLİM(bilinmeyenler) öğretiliyor, oku, araştır, sorgula deniliyor. Bizim insanımıza ise üniversitelerde İLİM (bilinenler) öğretiliyor. Ayrıca bizim ULEMAMIZ (alimlerimiz) “ben ne söylersem doğrusu odur” diyor, itiraz edecek gibi yüzüne baksan o zaman da “Hikmet’inden sual olunmaz(Allah’ın buyruğu tartışılmaz)” deyip kestirip atıyor. Oysa ki bizlere onun söylediğinin (ulemanın söylediğinin) Allah’ın buyruğu olup olmadığını araştırma fırsatı verilmiyor. Neymiş Kuran’nın tercümesi yapılamazmış, yapılmamalıymış. Allah’ın (C.C.) kelamını sadece sorgusuz-sualsiz onlardan öğrenecekmişiz. Öğrettiklerini görüyoruz . Okumuştum bir yerde, delikanlı evde Arap TV.sinde maç izlerken babaannesi Arap spikerin her cümlesinden sonra AMİN diyormuş.Hep böyle mi olmalıyız.

Üniversitede ders veren , ünvanı Prof. olan zat-ı muhterem! “üniversiteler sanki fuhuş yuvası oldu “ diye BİLİMSEL! açıklamalar yapıyor. Eeee hal böyle olunca da elin insanı bir küçük kutuya dünyayı sığdırır, bizler de 30 ton patates satarak bir cep telefonu(KUTU) alabiliriz ki işte sömürülmek, sömürtülmek diye buna denir. Bu EVDE KAL ve KISITLAMALAR var ya insanı gerek bedensel ve gerekse zihinsel olarak hırpalıyor. Ben O KUTUNUN fayda ve zararları için bir yazı yazayım diye bilgisayarın karşısına oturdum, konu nereden nereye geldi. Neyse gelelim asıl konuya,kutunun fayda ve zararlarına;

Sayın okuyucular bu telefon denen nesnenin fayda ve zararlarını anlatabilmek için sizleri -bizim evi örnek alarak- dünden bu günlere misafir edip nereden nereye geldiğimizi anlatmaya çalışacağım: 1945 lerde rahmetli babam köyün muhtarı idi.O tarihlerde hiç kimsede telefon olmadığı içindir ki asgari düzeyde köyler arası iletişimin sağlanması için bizim eve anotlu –katotlu, içinde yoğunlaştırılmış nışadırlı su bulunan bir düzenek yerleştirildi.( Bu düzenek elektrik olmadığı için batarya görevi yapıyordu) Bunun bir de telefonu ve ahizesi vardı. Babamın muhtarlık görevi süresi ile sınırlı olmak üzere devlet vermişti, yani demirbaştı. Bununla köyler arası ve jandarma ile görüşmeler yapılıyordu. Sonra sonra telefon geliştirildi ise de arz-talep kuralı gereği yeterli arz oluşturulmadığından pahalı olduğu için her evde yoktu, PTT ye gider PTT nin telefonu ile iletişim sağlanabilirdi. Daha sonra evlere telefon geldiğinde görüşmeler PTT santralı kanalı ile yapılması zorunluluğundan dolayı sabah sıraya girer akşama doğru sıramız gelirdi. Daha sonra içine dünyanın sığdırıldığı görüntüsüz CEP TELEFONLARI çıktı. Bunlar genellikle görüntüsüz olduklarından yalnız haberleşme vasıtası olarak kullanılıyordu. Ancaaaak son olarak da(tabi şimdilik) GÖRÜNTÜLÜ cep telefonları çıktı.İşte bu telefonlar bizlere büyük şair Mehmet Akif Ersoy’un “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” dizesini hatırlattı. Nasıl mı? Şöyle;

Sayın okuyucular,yukarıda ağızlarından inciler dökülen! din ulemasının temsil ettikleri zihniyete bakarsanız “kadının yeri dört duvar arası”.Hadi bakalım hodri meydan , sizler bunun böyle olmasını ne kadar savunursanız savunun DÖNYA DÖNÜYOR, bizler de sizlerle beraber dönüyoruz, geldiğimiz durakta GÖRÜNTÜLÜ CEP TELEFONU var.O senin evde hapsettiğin kızlar-kadınlar ellerindeki bu telefonlarla dünya ile yüz yüze görüşebiliyorlar.Yani demem o ki dönen dünyayı bir trene benzetirsek o gidiyor biz gidiyoruz,ne durdurmak ve ne de geriye döndürmek mümkün değil.Öyle ise kadınlarımızın kızlarımızın bedeninden çekin ellerinizi. Hep beraber bu tek dişi kalmış canavarla –mümkün olduğunca-kırmadan dökmeden iyi geçinelim diyorum.

Mutlu yarınlara. Hoşça kalın. 22/12/2020

İLHAMİ CANDEMİR

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar İlhami Candemir - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Bolu Olay Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Olay hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Olay editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Olay değil haberi geçen ajanstır.