Beyindeki Kitle

Bugün sizlere 2009 yılında başımdan geçen bir olayı detaylarıyla anlatacağım ve olumlu düşüncenin gücü hakkında biraz düşünmenizi isteyeceğim. Yalnız şunu peşinen söyleyeyim ki anlattıklarımda en ufak bir kurgu yoktur.

2009 yılı Aralık ayı başlarında akşam yemeğinden sonra bir kenara çekilmiş henüz 10 aylık olan oğlumla vakit geçiriyordum. Takriben 25 yıl kadar sürmüş olan iş hayatımın sonlarına yaklaşmış, sene sonu itibariyle şirketimi kapatmaya karar vermiş, emeklilik hayatımın nasıl geçeceği konusunda detaylı çalışmalar yapmıştım.

İşte o akşam, hiç bir şey yokken, aniden sol şakaktan başlayan ve hızla yayılan şiddetli bir ağrıya maruz kalmış hemen hastahanenin yolunu tutmuştum. Yapılan ilk muayeneden sonra tomografi çekilmiş ve bana nöbetçi doktor kötü (!) haberi vermişti. Beynimde bir kitle vardı. Doktor tomografilerde yanılma payı olabileceğini, bu sebeple beyin cerrahı bir doktora muayene olup MR çektirmemi tavsiye etmişti. Bu tavsiyeye uyarak ertesi gün MR çektirdim. Doktorumuz önündeki bulguları inceledikten sonra dedi ki;

-“Tomografide gözüken kitle MR’da gözükmüyor. Yalnız MR’da sol kulak arkasında, 2,5 cm büyüklüğünde bir başka kitle var. Bu kitle aynı zamanda toplar damarı da baskı altına almış, işlevsiz hale getirmiş. Yarın ilaçlı MR çekelim. Böylece daha sağlıklı bilgi sahibi olabiliriz.”

Ertesi gün ilaçlı MR çekildikten sonra kitlenin varlığı ve büyüklüğü teyit edildi. Doktorumuz bize 3,0 cm’ye kadar olan kitlelerin “Gamma Knife” denilen radyocerrahi bir sistemle ameliyatsız tedavi edildiğini söyledi. Kendisi açık ameliyata ise kesinlikle karşıydı.

Aynı gün Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne havalem yapılmış, bir ay sonrası için gün alınmıştı. Ben ise şirketimi tasfiye işlemlerine devam etmiş, bir an bile beynimdeki kitle hakkında negatif bir düşünce üretmemiştim.

Yıl sonu itibariyle tasfiye işlemleri tamamlanmış, kalan malzemeler depoya taşınmıştı. Artık iş ile ilgili stres yaratacak bir durum da kalmamış sayılırdı. Ocak ayının ilk günlerinde sadece sayım devam ediyor, randevu günü yaklaşıyordu.

Son gün depoda çalışırken hiç beklemediğimiz bir haberi telefonla aldık. Kayınvalidem henüz 11 aylık olan oğlumuzun havale geçirmesinden şüphelenmiş acilen eve dönmemizi istemişti. Biz nefes nefese çocuğu gidip almış, son sürat üniversite hastanesine yetiştirmiştik. Saatler süren muayene ve teşhislerden sonra hiç bir soruna rastlanmamış, muhtemelen kayınvalidem aşırı yorgun olan oğlumun gözlerini kaydırarak uykuya dalmasını havaleyle karıştırmıştı.

Hastaneden döndükten sonra geceyi sürekli çocuğu gözlemleyerek geçirmiş ve ertesi sabah saat 03.00’te Ankara’ya hareket etmiştik.

Sabah 07.30’da hastanenin ilgili bölümüne varıp giriş kaydımızı yaptırdıktan sonra doktor bizden çektirdiğimiz son MR’ın cd’sini istedi. Bütün geceyi çocukla ilgilenerek geçiren eşim telaştan cd poşetini yanına almayı unutmuştu. Hastanede yapacak başka bir şey yoktu. Randevu ay sonuna ertelendi ve biz gidip güzel bir kahvaltıdan sonra Ankara’nın tadını çıkardık.

İkinci randevuya cd’lerle gittik ve sabah erkenden içeri alındık. Önce kafatasıma 4 iğne yapıldı ve bir kask vidalarla sabitlendi. Bu sabitleme işi beni oldukça ürkütmüştü. İkinci bir parçanın eklenmesinden sonra beni tekerlekli sandalye ile MR’a götürdüler. Bu son MR’a göre ışın hesaplamaları yapılacaktı. İşlemler bittikten sonra uzun süren bir beklemeye alındım.

Sonunda yanımdan beyaz önlüklü doktorlar geçtiler ve yan odaya girdiler. Bir kaç dakika sonra içeriden bazı yüksek sesler gelmeye başladı. Birileri benim adımı sesleniyor, eşimi ve cd’leri soruyordu. Bir müddet sonra eşim yanımdan koşar adım geçti. Kımıldama şansım yoktu ve olup bitenleri kavramakta zorluk çekiyordum.

Kısa bir süre sonra heyet yanıma geldi. Profesör bana beynimdeki kitleyi bulamadıklarını söylüyordu. Son çekilen MR titizlikle incelenmiş, daha önceki cd’lerle karşılaştırılmış fakat bulunamamıştı. Takılan metal kasklar sökülecek ve ben eve dönecektim.

Kasklar sökülürken vida yerlerinden kan geliyordu ve bu yüzden dikiş atılmıştı.Biz hastahaneden çıkar çıkmaz Ankara’da yaşayan eşimin akrabalarına gittik. Ben karanlık bir odada yalnız kalmak istediğimi söyledim. Sonra da Allah’a şükrederek derin bir uykuya daldım.

Ertesi sabah uyandığımda yüzüm şişmiş ve morarmıştı. Kahvaltıdan sonra Bolu’ya hemen döndük ve eve dahi uğramadan beyin cerrahı doktorumuzu ziyaret ettik. Durumu kendisine anlattığımızda çok şaşırdı. Ankara’da çekilen MR’a rağmen yenisini çektirtti ve kitleyi bulamayınca hayretini gizleyemedi. Kitle yok olmuştu ama toplar damar hala ezik ve işlevsizdi.

Bir ay sonra yeniden ilaçlı MR çekildi ama kitle yine bulunamadı. Toplar damar ise bu arada açılmış ve görevine başlamıştı. Ondan sonra önce üçer, sonra altışar aylık periyotlarla takibe devam edildi. Bir kaç yıl sonra takipten tamamen vazgeçildi.

Size göre tüm olup bitenler tesadüf müydü? Yoksa olumlu düşüncenin gücü mü bu kitleyi yok etmişti?

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Oral Yılmaz - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Bolu Olay Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Olay hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Olay editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Olay değil haberi geçen ajanstır.