Genç Girişimci

Bundan üç beş yıl önce tanıştık onunla. Şöyle 25’li yaşlarda, kalıplı, güler yüzlü, saygılı bir esnaftı. İşyerine gelen müşterileri ile ilgilenmeyi seven, sohbeti hoş, arkadaş canlısı bir delikanlıydı.

İlk zamanlar sadece iş ile ilgili kısa sohbetlerimiz olmuştu. Alışveriş için gittiğimiz mekanında çay, kahve eşliğinde hep sağdan soldan konuşmuştuk.

Konuştuğumuz mevzular pek o kadar da derin satılacak mevzular değildi. Genelde futbol maçları üzerinden karşılıklı olarak birbirimizi kızdırmak için çaba sarfediyorduk.

Ben ne de olsa koyu bir Galatasaray taraftarıydım, o da Fenerbahçeli’ydi.

Günün birinde tesadüfen kendisinin aktif siyasetin içinde olduğunu duyduğumda oldukça şaşırdım. Hiç öyle bir hali yoktu. Gelen gidenle siyaset hakkında hiç konuşmaz, yorum falan da yapmazdı.

Duyduklarımın doğru olup olmadığını anlamak için ona siyasi tercihini sordum.

Bana şöyle bir baktı ve gülümseyerek cevap verdi. Evet, bir partinin gençlik kollarında görev alıyordu.

Onu biraz daha yakından tanımaya karar verdim. Ülkemizin geleceğini belirleyecek olan genç, dinamik iş insanlarından biriydi ne de olsa.

Liseyi bitirmişti bitirmesine ama nasıl bitirdiğine o da hayret ediyordu. Kitap okumaktan nefret eden, okul yıllarında bile ders kitapları dahil hiç bir kitabı eline almayı sevmeyen, roman, hikaye kesinlikle okumayan birisiydi.

Bu şartlarda “nasıl oldu da liseyi bitirebildin?” diye sordum kendisine.

Keyifli bir kahkaha attıktan sonra çayları tazeledi ve okul durumunu isim falan vermeden tek kelime ile özetledi; “boş ver!”

Belli ki bu konuda konuşmak istemiyordu.

Doğru dürüst ders çalışmadığı için fizik, matematik gibi dersleri anlamadığını açıkça söylüyordu. Yine de sermayeyi bulmuş, işini kurmuş, hiç fena sayılmayacak bir işyerinin başına geçip “işveren” olmuştu.

İşini seviyordu ve iyi bildiği tek şey de buydu. Çocukluğundan beri bu konu hakkında epeyi deneyim kazanmış, neredeyse yaptığı işin kurdu olmuştu. Her geçen gün biraz daha güçlenmiş, palazlanmıştı.

“Pekiyi, hiç kitap okumuyorsun, gündemi takip etmiyorsun, ekonomik verileri bilmiyorsun ana yine de sağlıklı görünen bir işyerine sahipsin? Gelecek ile ilgili kaygıların yok mu? Enflasyon, vergiler, hayat pahallılığı, döviz artış v.s.?” diye sordum.

Hayır, bunların hiçbiri onu korkutmuyordu. Daha doğrusu bu konular üzerinde hiç düşünmemişti bile. Daha işin başında, liseden çıktıktan sonra birileri onu partiye yazdırmış sonra da kolundan tutup bu işyerini açmasına yardımcı olmuştu.

Müşteri sıkıntısı yoktu. Bütün bağlantıları bir şekilde ayarlanmış, tanıtımı yapılmıştı. Halinden memnundu. Genç yaşına rağmen düzenini kurmuş, evini ve arabasını da almıştı.

Memleketin hali, işsizlik oranları, atanamayan öğretmenler, mezun olup iş bulamayan üniversite mezunları, zıplayan döviz kurları, hortlayan enflasyon, özelleştirme adı altında satılan fabrikalar, geçmediği halde ödediği köprü giderleri, yeni yapılan % 70 müşteri garantili şehir hastaneleri, gdo’lu yiyecekler, çevre katliamları, Türkiye’nin itibarı gibi konularla uzaktan yakından ilgisi yoktu.

Gazete de okumadığı için sadece belirli tv programlarının haberlerinden besleniyordu.

Ona söylediğim hiçbir rakam bir anlam ifade etmiyordu çünkü beyin algılama bölümünü çoktan kapatmış olmalıydı.

Bendeki endişelerin % 1’i bile onda yoktu. Konuşurken dinliyor, gülümsüyor ve çoğu zaman boş boş bakıyordu.

Beynimde hep aynı sorular cirit atıp duruyordu. Henüz hayatlarının başlarında sayılabilecek bu insanlar içinde yaşadıkları durumu algılamadan, sorgulamadan, eleştirmeden ve analiz etmeden nasıl yaşayabiliyorlardı?

Geçici bir süre için de olsa rahat para kazanmanın verdiği rehavetle her zam artışını sineye çekerek yaşamak, dün bir verdiğine bugün iki vermek sonsuza kadar devam edebilir miydi?

Aslında muhalefet ile de pek o kadar alıp veremediği yoktu. Hani şu kendi partileri haricinde olan herkese bilinçsiz bir şekilde küfürler savurup hakaret edenler var ya, işte o onlardan biri de değildi.

Başta da söylediğim gibi saygılı, kibar, dost canlısı bir esnaf.... sadece tüm algılarını gerçeklere, olup bitenlere kapatmış, kendi menfaatlerini ülke menfaatleri önüne yerleştirmiş, “kimin arabası gıcırdarsa ona binerim” diyen biri.

Son zamanlarda onunla memleket meselelerini artık tartışmıyorum. Bunun bir anlamı olacağına da inanmıyorum.

Sabaha kadar tartışsanız bir faydası olmayacak ve o hep gülümseyip dinleyecek ama tavrı değişmeyecek.

Aslında bundan bir kaç hafta evvel kendisi ile son defa görüştüğümde kalkıp dışarı çıkarken kapının ağzında şöyle bir duraklamış ve geriye dönüp son anda aklıma gelen soruyu sormuştum.

“Nerdeyse hiç kitap okumadan bitirdiğin o lisenin adı neydi?”

Böyle bir soruyu bekliyor muydu bilmem. Pek fazla tereddüt etmeden güler yüzle cevap verdi;

“.............. İmam Hatip Lisesi mezunuyum!” dedi.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Oral Yılmaz - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Bolu Olay Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Olay hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Olay editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Olay değil haberi geçen ajanstır.