HAYDİ GEL, KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM.

Dostlar merhaba;

Hep ciddi meseleleri, kendi ölçeğimizde dilimizin döndüğünce, dağarcığımızın elverdiği sözcüklere dökerek, mahlasların ardına gizlenmeden kendi kimliğimle sizinle paylaşmaya çalıştım, böyle yazmaya da devam edeceğim inşaallah.

Kimi zaman geldi yeri geldi köşemden “Salih (ERDİŞ)MİRZABEYOĞLU” nun sesi oldum. Yeri geldi devletimizin uygulama makamında bulunanların yaptıkları yanlışları gözler önüne sermeye çalıştım. Bunları yaparken bir ikbal peşinde koşmadım. Bir paye istemedim.

Yerelde seçilen kimi adaylar, saf değiştirdiklerinden dolayı acımasızca eleştirilirken, ben susmayı beklemeyi, uygulamalarını görmeyi istedim. Onların birikimlerinin ilimize faydalı olacağı düşüncesi bende hep ön plana çıktı. Hala da aynı düşüncedeyim. Yerel yönetimlere seçilenler hangi partiden seçilirse seçilsin, kendi düşünceleri ne olursa olsun, hizmette kusur etmedikleri sürece onlara olan saygım devam edecektir.

1999 depremi sonrası ilimiz hızlı bir değişime girdi. Hele hele Sn. Belediye Başkanımız şehrimizi metropol yapmaya, köyleri ilçe pardon, mahalle yapmaya başlayınca, birilerinin “muhtar bile olamaz” dedikleri sayın Başbakanımız önce vekil sonra Başbakan olunca onun da verdiği rüzgarla Bolu hızlı bir değişime-dönüşüme girdi. Bu inkar edilemez bir gerçek.

Ama gelin görün ki kazın ayağı öyle değil. Bana göre alt yapısı tamamlanmadan başlanılan bu işlemlerin fiyasko ile sonuçlandığı yaşayanlar tarafından bir bir görülmeye başlandı.

Ülke yönetiminin biz vatandaşlar tarafından nasıl görüldüğüne gelince;

Bir gün muhafazakarız, diğer gün demokrat. Ertesi günde faşist yönetimlerin bile uzak durduğu uygulamaları hepimiz yaşamaya başladık.

Bir gün iyi/mükemmel diye payelendirilenler günü gelince tu-kaka ilan edildi. Hatta daha ileriye gidilerek (kendi şahsiyetlerini tenzih ediyorum) “ vatan haini olmakla suçlandılar. Bu millet neye inanacağını şaşırdı. Bir kavram kargaşası aldı başını gidiyor. Yeni moda sözcüklerle ifade etmek istenirse “bir algı operasyonu” var.

Gelelim sadede.

Biraz da ironi yapalım.

Bizim köyün muhtarı da büyüklerinden hiç geri kalır mı? Önce köyün girişine “PARİS’E HOŞ GELDİNİZ” diye bir tabela yaptırdı. Köyde otlak/mera, çeşme, yol, telefon direklerine varıncaya kadar aklınıza ne gelirse, köyün dışından yabancılara sattı. Büyükleri tarafından icad edilen, adına “hizmet alımı” denen yöntemle aynı işi satın almaya başladı. Hayvanlarımızı meraya para ile otlatmaya götürüyoruz. Ot bol. Paran varsa. Eskiden devletin bize sağladığı iletişim hizmetinin direklerine uzaktan bakar hale geldik. Köyümüz Paris oldu. Paran varsa seçenek bol. Kibrit kutusu kadar bir aparatla iletişimi de hallediyor muhtarın getirdiği yabancılar.

Çeşmelerden su akmaz hale geldi. Ona da çözümü önceden hazırlamış bizim muhtar. Eskiden 12 kg.lık tüp taşıyan araçlar su taşımaya da başladı, paran varsa. Mis gibi kaynak suları! İster iç, ister abdestin her türlüsünü al. Paran yoksa teyemmüme devam.

Kuşlar bile köyde içecek su bulamıyor. Hani HES’ denen, akar sularımızı mahlukattan ve bizlerden saklayıp sözde enerji üretecek tesisler var ya! Ancak bizlere ve mahlukata da yeter miktarda su verecek bu işletmelerin ürettiği elektrikten de sudan da nasibini almıyor bizim köyümüz. Muhtara sordum. “Jeneratör al, damacana su al sen de” diye cevapladı. Paran varsa.

Dostlar bizim köyün muhtarı köyün girişine “PARİS” tabelası diktirince hepimiz “akınlarda şendik çocuklar gibi” şarkısı eşliğinde köye yerleşmek için hücum ettik. Nede olsa koskoca muhtar. Yalan söyleyecek hali mi var. Tüm aile neyimiz var neyimiz yok satıp köye geri döndük. Önce muhtarı tekrar muhtar seçtik.

Şimdi de bizim muhtar işi büyüttü, tüm bizim mıntıkadaki köylere “ORTAK MUHTAR” seçiminde aday olmuş. Kesin gözüyle bakılıyormuş.

Aha daha dün diğer köyün yaylasında konuşmuş ahaliye. Köylerden arabalar kalkmış. Gidenlere de izzeti ikramda bulunmuş. Diğer “ortak muhtar“ adayları gariban. Ne dana ne de öküz kesip yongalı pilav da ikram edemiyor. Eeeee paran varsa.

Dostlar bizim muhtarın “ORTAK MUHTAR” olmasına kesin gözüyle bakılıyormuş. Kizir, gorucu, azalar hep öyle konuşuyorlarmış. Aksini söylemek mümkün mü. Sıkıştırıverirler köyün kıyısında tenhada. Gorcusu adamı yer vallahi.

Laf aramızda, köyde ne iletişim var, ne de doğru dürüst sular akıyor.

Yani sizin anlayacağınız muhtarın sözü doğru çıkmadı.

Gecenin bu saatinde, sabahtan beri sular akmadığı için abdest alamadıklarından dolayı kılamadıkları namazlarını kılmak isteyenler, teyemmüm abdesti almak için dışarılara çıkmış. Ellerini topağa vurup teyemmüm ediyorlar.

THE İMAM adlı filmi izleyen dostlarım hatırlayacaklardır mutlaka. O filmde köyün mecnunu sokaklarda ULA MUHTAR diye bağırarak dolaşıyordu ya. İşte bende başladım o deli gibi. Ben o mecnun gibi dolaşmıyorum ama, bizim muhtara inanıpta köye yerleşmek isteyenlere ve dahi ORTAK MUHTAR olarak bizim muhtarı seçmek isteyenlere sesimizi duyurabilmek için sizlere susuz köyden sesleniyorum/ünlüyorum.

“ULA MUHTAR” ;

SU YOK,

ELEKTRİKLER DESEN ÖYLESİNE, BİR GELİP PİR GİDİYOR.

ESKİDEN BİZİM OLAN TELEFONU DA BAŞKA KÖYE SATTIN, ŞİMDİ TELEFONUMUZ DA YOK.

SENİ NASIL MUHTAR SEÇELİM.

Haydi hep beraber söyleyin dostlar;

HADİ GEL KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM. AMA HANGİ KÖYE?

KARAR SİZİN.

Saygılarımla.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Recayi Çağlar - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Bolu Olay Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Olay hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Olay editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Olay değil haberi geçen ajanstır.