SEÇİM ANALİZİ


Sayın okuyucular,24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanı ve Milletvekili genel seçimi üzerine - bilen bilmeyen herkes- almış sazı eline vuruyor teline. Eeeeee İlhami durur mu o da katıldı bu orkestraya bakalım neler çalıp söyleyecek.

Sayın okuyucular, cümle alem biliyor ki bu seçim, susturucu olarak kullanılan “OHAL”İN gölgesinde yapıldı. Bu kirli siyasi ortamda seçime giren her siyasi parti ve cumhurbaşkanı adayları KOŞULLARIN ELVERDİĞİ ÖLÇÜDE alabileceklerini aldılar. Ancak tantanası bitmedi. Bakıyorum da bu tantana özellikle CHP ve genel başkanı üzerinde yoğunlaştı. CHP genel başkanı Kemal Kılıçtaroğlu adeta günah keçisi ilan edildi.İşte ben de -bununla sınırlı olarak- bu tantanaya dahil olup bazı görüşlerimi -bir vatandaş olarak- siz sayın okuyucularla paylaşmak istedim; (Not;Bununla sınırlı olarak dedim,nedeni ise seçimin hangi koşullarda yapıldığını irdeleyecek olursak bir kitap olur,bu nedenle yazımın konusunu CHP ile sınırlı tuttum.) Bilindiği gibi CHP(Tabii ki CHP lileri kast ediyorum) cumhuriyete ve güçler ayrılığı temeline dayalı demokrasiye , din kendi işini yapsın devlet kendi işini yapsın ilkesine,yani laikliğe inanan bir partidir. Öyle olduğu içindir ki 29 Ekim 1923 de Cumhuriyeti kurmuş, 1950 yılında da yapılan genel seçimle devletin tüm olanakları elinde iken dahi iktidarı Demokrat Parti’ye devrederek demokrasiye olan inancını pekiştirmiştir. Yani CHP, hem devletin,hem cumhuriyetin ve hem de demokrasinin banisidir(kurucusudur). İşte bu vasıfları taşıyan CHP nin, 1950 yılından bu yana neden iktidar olamadığı sık sık soruluyor. 1950 yılından bu yana siyasi havayı teneffüs eden birisi olarak izaha çalışayım; Ben, birinci dünya savaşının, balkan savaşının, ikinci dünya savaşının ve nihayet kurtuluş savaşının ekonomik tahribatları sonucu ortaya çıkan yokluk dönemini yaşadım. O dönemde büyüklerimiz bizlere -gerçek olduğunu sanmadığım tasarrufun önemini anlatmak için ortaya atılmış-“adam bir kibrit için karısını boşamış” derlerdi. Yani o dönemlerde (seksen yıl öncesi yıllarda) bir kibritin dahi değeri vardı. Sigara tiryakileri kibrit değil kav-çakmak kullanırlardı. Ocaklarda odun yakılırdı, iş bitince -kibrit ziyan olmasın diye- kalan ateş korları bir daha kullanılmak üzere küle gömülürdü. Hatta öyle ki eğer külün altındaki kor sönmüş ise komşudan istenirdi. İşte bu durum, gelip de hemen gitmek isteyen komşuya “acelen ne biraz otursana” anlamını taşıyan “ateş almaya mı geldin” özdeyişinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. (Not/Tekrar ediyorum “eskiden şöyle imiş böyle imiş” diyenlerden değilim, bu tespitler bizzat yaşadığım durumlardır).İşte bu kadar olumsuz ekonomik sıkıntılar içinde olan bu asil millet, yurdun düşmanlar tarafından bölüşülmesine yönelik siyasi entrika ve senaryolar karşısında - Osmanlı hayranı bir-iki lokal aykırılıklar olsa da- BİRLİK VE BERABERLİK İÇİNDE Mustafa Kemal’in önderliğinde kurtuluş savaşını gerçekleştirerek millete özgürlük, devlete bağımsızlık kazandırmıştır. Bundan sonra yapılacak iş, yeni kurulan TC ni muasır medeniyet seviyesine çıkarabilmek için önce batıda olduğu gibi din işleri ile devlet işlerinin biri birinden ayrılması demek olan LAİKLİĞİN kabulü ile dinin müdahil olmadığı(katılmadığı) yeni yasalar çıkarmaktı. Bu bağlamda ne zaman ki devrim yasaları dediğimiz, saltanatın kaldırılması, şapka kanunu,tekke ve zaviyelerin kapatılması,öğretiminbirleştirilmesi,Türk harflerinin kabulü,Türk Kanunu Medeni’si gibi kanunlar çıkarıldı, işte o andan itibaren irticanın “din elden gidiyor” sloganı ile zaman zaman gizli, zaman zaman aşikar karşı hareketleri sonucu kurtuluş savaşını gerçekleştiren bu asil milletin BİRLİK VE BERABERLİĞİ bozulmaya başladı. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, zaman zaman gericilerin bu mukavemetleri ile karşılaşmışlarsa da kısa sürede, Cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli Türk ordusu sayesinde susturulmuşlardır. (Örneğin yurdun pek çok yöresinde ortaya çıkan isyanlar ve Menemen olayında olduğu gibi.) Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları hem devleti kurmak ve hem de onlarla mücadele etmek durumunda kalmışlardır. İşte taaaaa o zamanlarda var olan bu irticai zihniyet, külün altındaki “KOR” gibi sönmemiş ve Atatürk’ün vefatından bu yana yavaş yavaş,gizli gizli palazlanarak devleti kuşatmıştır ve onun kuşatması altındaki bu devlet AKP nin değirmenine devamlı su taşımaktadır. Hal böyle iken 2010 yılında CHP genel başkanı olan Kemal Kılıçtaroğlu’na dokuz yılda yapılan dokuz seçimin hiç birisini kazanamamıştır demek haksızlık değil de nedir. Keza siyasi partiler iktidar olmak için kurulduklarına göre MHP nin başına 1997 yılında geçen Devlet Bahçeli yirmi yılda hangi seçimi kazanabilmiştir de (hatta bir ara baraj altında dahi bırakma başarısına! rağmen) onu bu seçimin kahramanı ilan ediyorsunuz. Mesele o değil, mesele Kemal Kılıçtaroğlu’nun şahsında CHP yiyıpratmaktır.Zira tüm haksızlıklara,baskılara, olumsuzluklara, adaletsizliklere, AKP nin devleti arkasına almasına ve hatta vicdanları rahatsız eden bu duruma seyirci kalan YSK na rağmen ve hele hele asılsız iftiralara ve bu iftiraların sonucu sindirmelere,kutsal dinimizin olabildiğince siyasi malzeme yapılmasına rağmen yine en güçlü parti CHP olduğu içindir ki ona ver-yansın ediliyor. İşin en üzücü tarafı bu kirlenmiş siyasi tabloyu görmeyen bir kısım CHP lilerin de bu ver-yansın kervanına katılmış olmalarıdır.

Her şeye rağmen yeni sistemimizin hayırlara vesile olması dileği ile hoşça kalın.

İlhami Candemir

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar İlhami Candemir - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Bolu Olay Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bolu Olay hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bolu Olay editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bolu Olay değil haberi geçen ajanstır.