Sayın Okuyucular,zaman zaman dile getirdiğim gibi, dedem Çanakkale’de,ağabeyi ise Sarıkamış’ta bu vatan için genç yaşta şehit olduklarından dolayı fakr-u zaruret içinde büyüdük.Dokuz yaşımda ormanda babam ve ağabeyimle beraber ücreti mukabili kesim-çekim işlerinde çalışırken annemin vefat haberini alan ben bu vatanın benim özelimde nasıl VATAN yapıldığını bildiğim için olacak ki bu gün vicdanımın zapt edilemez dürtüsü ile vatanın bekasını, milletin birliğini ilgilendiren iki konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Birinci konu VATAN HAİNİ-TERÖRİST, ikinci konu VERESİYE MAL ALMAK. Hadi birinci konudan başlayalım; Vatan haini -terörist. Bu iki kelime ne kadar ürkütücü, ne kadar yaralayıcı değil mi?İşte bu iki kelimenin kullanımı-ne yazık ki- bugün Türkiye’mizde ve hele nüfusunun %99,9 Müslüman olan Türkiye’mizde basit bir eleştiri gibi sıradanlaştı. Madem ki Müslüman’ız herkesin din kurallarını(Ayet’lerini) okuyarak veya GERÇEK din alimlerinden öğrenerek ona göre amel etmesi(iş yapması) gerekmez mi? Ceza hukukunda “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” diye bir kural vardır.Bir Müslüman, Allah’ın(c.c) buyrukları anlamında da ben “bunun günah olduğunu, vebal taşıdığını bilmiyordum” diyemez. Öğreneceksin kardeşim, öğreneceksin ve ona göre amel edeceksin. Ben El Ezher’de okumadım ama din içerikli kitapları okuyarak bir şeyler öğrendimse sen de öğreneceksin. Her sakallı -sarıklı ulema kılıklı hocaların söylediklerini dinleyeceksin ama doğruluğunu da sorgulayarak araştıracaksın. Zira Kuran’ın ilk Ayet’inde ( Alak Suresi 1.Ayet) “Yaratan Rabbinin adıyla OKU” deniliyor, öyle ise oku,öğren ve ona göre amel et.Kuran’ın Nur Sure’sinin 19.Ayet’inde “İnsanlar arasında ÇİRKİN ŞEYLERİN YAYILMASINI arzulayan kimseler için dünyada da ahrette de çetin bir ceza vardır.Allah bilir, siz bilmezsiniz” denilmektedir.Bu nedenle bir pir-i fani olarak vatan haini ve terörist ithamlarını(iftiralarını) atanların bunu söylerken birkaç kez düşünmelerini acizane öneririm.Aksi halde onların vay haline diyorum.Nokta.
Gelelim ikinci konuya, VERESİYE MAL ALMAYA yani salt siyasi bir konuya. Salim düşünebilen her vatandaşı üzen siyasi kamplaşmanın olduğu, insanların ÖNÜNÜ GÖREMEDİĞİ bu sisli havada -her ne kadar inkar edilse de- en fazla zarar gören kesimin gazeteciler olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Bu nedenle bu ahir ömrümde mahkeme kapılarında mübaşirin “sanık M.Ali oğlu İlhami Candemir” yollu nidalarını duymak istemiyorsam da yine de haksızlık karşısında isyan eden vicdanımın feryadını susturamıyorum, bu nedenle, hiç olmazsa siyasetin sağından solundan dolanarak tamamen siyasi olan VERESİYE MAL ALMAK hususundaki düşüncelerimi – hukukun imbiğinden de geçirerek- siz sayın okuyucularla paylaşmak istiyorum.
Sayın okuyucular“sen avukat değil misin, neyin suç olduğunu, neyin suç olmadığını bilmiyor musun da çekincelerini söylüyorsun” diyenleriniz olabilir. Kendimi affettirebilmek için cevaben diyorum ki; Bizler hukuk fakültelerinde okurken ceza hukukunda hocalarımız, bizlere “ ŞÜPHEDEN sanık yararlanır, yani şüphe sanık lehine yorumlanır” diye evrensel bir kural öğretmişlerdi. Evrensel hukuk da hal böyle iken bizdeki bu günkü uygulamalara bakarsak, ŞÜPHE adeta sanık ALEYHİNE uygulanır hale gelmiştir. Örneğin İLTİSAK varsa sanık suçludur, MAKUL ŞÜPHE varsa sanık suçludur, hatta İMA varsa sanık yine suçludur. Eeeee ben acizane bir hukukçu olduğum halde bu durumda hangi düşüncemin, iltisak, makul şüphe ve ima üçgeni arasında sıkışıp kalan yargı mensupları tarafından nasıl yorumlanacağını önceden bilecek kadar keramet sahibi olmadığıma göre yazılarımda mümkün olduğunca fincancı katırlarını ürkütmemeye,arı kovanına çomak sokmamaya gayret ederek duygu ve düşüncelerimi okurlarla paylaşmak istiyorum dedim.Anlatabildim galiba. Gelelim sadede, VERESİYE MAL ALMAYA.
Sayın okuyucular, hangi yazımda kullanmıştım bilemiyorum ama yeri gelmişken yine kullanacağım bir fıkra ile konuya girmek istiyorum; Bir hanım efendi semt pazarında alış-verişini yaptıktan sonra taşıtmak üzere yabancı uyruklu bir hamal bulur,hamal küfeyi sırtına alır eve kadar götürür. Hanım efendi ücretini vermeden önce “mersi” der,hamal ANLAMAZ ama hakaret edilmiş gibi algılar,sonra hanım efendi ücretini uzatıp verirken “teşekkür ederim” der demez algılama yoksunu hamal sırtındaki küfeyi yere çarpar ve gider. Görüldüğü gibi bu tablonun nedeni hamalın “mersi” ve “teşekkür ederim” kelimelerinin ne manaya geldiğini anlamamasından kaynaklanmıştır. İşte dün ve bu gün bizleri yönetenler de ZAMMA GÜNCELLEME diyorlar ki zam olduğu anlaşılmasın, VERESİYE mal alıyorlar ona da yap-işlet-devret diyorlar ki malın veresiye alındığı anlaşılmasın diye. Veresiye mal almak nedir? Bir malın bedelinin ileride ödenmesi koşulları ile satın alınmasıdır, taksitle mal almak da bunun başka bir versiyonudur (değişik anlamıdır). Eeeee peki bu yap-işlet-devret modeli de bir nevi veresiye veya taksitle mal almak olmuyor mu? Oluyor.Şöyle ki; Bu yap-işlet-devret modeli ile Köprüler yapıldı, otoyollar yapıldı, limanlar yapıldı,hava alanları yapıldı,şehir hastaneleri yapıldı. Peki bunların bedeli ödendi mi? Hayır, ne zaman ödenecek 20,30,40 yıl gibi belirlenen uzun vadelerde ödenecek, kim ödeyecek? Vatandaş, yani bizler, bizlerin çocukları, torunları, sizler, sizlerin çocukları, torunları ödeyecek. İşte veresiye mal satın almak buna denir. Öyle ise kimse bana şunu,şunu yaptık demesin,bizler, çocuklarımız, torunlarımız yapmış oluyor bu böyle biline.Hatta biz, yani TC.olarak biz, özelleştirme adı altında-ormanlar,hazine arazileri de dahil- neyimiz varsa neyimiz yoksa ve hatta, her ne kadar Cüneyt Arkın “savaştan kaçmış bir millete, tarihini savaşarak kanıyla yazmış bir milletin vatandaşlığı verilemez” dese de TC.vatandaşlığını dahi sattığımız halde bu tesisleri neden peşin para ile yaptıramıyoruz diye soruyorum. Şehit torunu bir vatandaş olarak daha fazlasını soracağım ama yukarıda belirttiğim gibi mahkeme kapılarında çile doldurmayı göze alamadığımdan dolayı nokta diyorum. söyleyemiyorum affola deyip devam edelim; Misal, baba akşam eve geldiğinde” son model bir Mercedes araba aldım” deyince oğlu sevinçten göklere çıkıyor,biraz sonra soruyor” baba kaça aldın”, oğlum PARASINI SORMA! hiç para vermedim, VERESİYE aldım diyor, evdekiler “ biz bu kadar parayı nasıl öderiz” deyince baba “bakıyorum hepiniz PKK ağzı ile konuşuyorsunuz” diye kükrüyor, evde derin bir sessizlik oluyor.İşte bizler de şimdi böyle derin bir sessizlik içindeyiz.Ses çıkarırsan iltisaklı,makul şüpheli vatan haini-terörist olursun ve hatta İMA edersen dahi böyle olursun, suçlu olursun.
Sayın okuyucular, yukarıda bir hanım efendinin hamalla, mersi ve teşekkür ederim sözlerinden sonra nasıl kapıştıklarını anlatmıştım. Ve arkasından da zamma güncelleme, veresiye mal almaya yap-işlet-devret denilerek vatandaşın kafasının karıştırıldığını zannedenlere Atatürk’ün “Türk milleti ZEKİDİR, çalışkandır” sözünü hatırlattıktan sonra, adamın- AVM de aldığı gıda maddeleri ile gelip bedelini öğrendiğinde, kasiyer kıza” aman evladım bu pahalılık nedir böyle, ne kadar zam yapmışsınız” deyince kasiyerin verdiği cevabı hatırlatırım. Kasiyer kız “amca onu kasaya gelince değil sandığa gidince soracaksın” dediği gibi vatandaş da bu kelime saptırmaları ile yapılan ZAMLARI, VERESİYE alınan malları hatırlayıp sandıkta soracaklardır,zira Türk Milleti ZEKİDİR. Bu böyle biline.10/01/2021
Hoşça kalın.
İLHAMİ CANDEMİR