
Şenda Aksungur
Hatice Hanım ve Bir Belediye Macerası
Geçtiğimiz hafta bir sokak satıcısı olan Fatma Hanım ile Bolu Belediyesi zabıtası arasında vuku bulan yer kavgası tüm haftayı doldurdu.
Özellikle de ben olayı proteseto ettiğim için hala daha yorum alıyorum. Olaya şahit değildim, keşke olsaydım. Asla büyümezdi bur durum. Şimdi inceleyelim bakalım tarafsız olarak.
Fakat olayın kahramanı bir kadın olması ‘güç dengesini’ biraz da olsa bozmuştur. Hatice Hanım nerede tezgah açmış görmedim. Belediye’nin tam karşısına mı? Yoksa genelde Garanti Bankası ile tarihi Kadı camisi arasına mı?
O arada genellikle kadınlar yolun kenarında oturup marul, yeşil soğan, mevsimine göre kızılcık meyvesi, alıç gibi genellikle ormanlık yerlerde yetişen ağaçların meyvelerini satmaya uğraşıyorlar.
Sosyal medyaya yansıyan olay tam nerede geçti bilmiyorum. Ancak çok yanlış ve bir bayanı bu şekilde kalk git gibi kaba sözlerle başka yere atmak yanlıştır.
Zira o kadın yıllardan beri eşi vefat ettiği için 3 çocuğu ile yaşam mücadelesi vermeye çalışıyor. Nereden biliyorsunuz derseniz, benim Gölyüzü Mahallesi’nde kendi binamız Ali Aksungur Apartmanı’nı zemin katında bulunan ofisimin ve evimizin doğu bitişiğindeki komşumuz Seyfettin Çilingir beyin bodrum katında hiç güneş ışığı görmeyen yerde ikamet etmeye çalışırdı.
Zaten haftanın 5 günü köyüne gider, bostanında yetiştirdiği soğan, marul ve diğer Bolu sebzelerini bazen de köyüne yakın olan ormandan kızılcık gibi topladığı meyveleri satarak 3 çocuğunu –sanırsam köyde kaynanası da var- ve kendi geçimini sağlamaya çalıştığını çok iyi biliyorum.
Oturduğu yerde pek durmaz. O evin ufacık bahçesinde, ev sahipleri ve komşu hanımların sohbetlerine pek değil hiç katılmazdı. İşini yapar evine ya da köyüne geri dönerdi.
Hatice Hanım fakirdi ancak gururlu bir kadındı. Öyle sattığı şey 3 lira ise ben 5 lira verip üstü kalsın desem de asla kabul etmezdi. Ben ona vallahi biraz da şaşkın bakardım. Yahu bu böyle nereye kadar yapacak bu işi, kocasından maaş falan da almıyor mu? Diye merak ederdim. Ona öyle şeyler sorulmaz. Soramazsınız ve hiç sormadım zaten cesaret edemedim.
3 çocuğu vardı ve bir kızı zannedersem evlendi. Diğerleri 2 erkek, onların durumlarını bilmiyorum. Biz o evden ayrıldık. 12 Kasım 1999 depreminden az evvel, Çıkınlar Mahallesi’nde tek katlı evimize gittik. O zamandan beri kendisini seyrek görüyordum.
Genelde yukarıda bahsettiğim cami önünde yol üzerinde 3 – 5 hanım bahçe ürünleri satıyorlardı.
Habere konu olan hadise nerde oldu bilmiyorum, iyi ki raslamadım. Zabıta yıllardan beri bu durumda faaliyet gösteren köylü, dar gelirli bayanları yerlerinden kaldırmayı yeni mi akıl etmiş acaba?
Dünyanın her yerinde sokak satıcıları var. Üstelik bu kadınlar, hırsızlık gibi kötü bir eylem yapmıyor, sadece kendi hayatlarını ve çoluk çocuğunun hayatlarını sürdürebilmek için çok cüzi bir gelir elde ediyorlar.
Kime zarar vermişler? Kimi zarara ziyana uğratmışlar? Belediyenin yıllardır süren bu durumu önlemek yeni mi aklına gelmiş? Hâlbuki daha yapılması gereken çok işler var.
Deprem kapımızda, profesörler her gün uyarıyor. Peki, belediye ne yapıyor? Herhangi bir hazırlık, bir stok var mı? Tabii ki yok!
Okullar açıldı. Okul yollarına bakıldı mı? Yaya geçitleri yenilendi mi? Binaların kaçta kaçı güvenli? Ben IMO Başkanı iken deprem master planı yapmıştık. Sonuçları belediyeye teslim ettik. Planı kiminle yaptık? Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi profesörleri ile.
Soruyorum, imar müdürlüğünün haberi var mı bundan? Ne yapabiliriz diye? Şimdiki ve önceki belediye, herhangi bir araştırma yaptı mı? Tabii ki hayır!
Daha fazla saymak istemiyorum. Konumuz Hatice Hanım ve onun gibi yalnız hayat mücadelesi veren bayanlardır.
Bu hanımların üzerine zabıta yollamak marifet değil. Kalktınız, şehirlerarası garajın oralara köy ürünleri pazarı yapmaya kalktınız. O inşaat da çökmüş. Soruyorum ta orada ne işi var bu köy ürünleri pazarının. Şehrin ortasında projelendirmeniz fevkalade güzel olur.
Hatice Hanımdan özür dilemeniz, onu ve onun gibi az gelirli, hatta hiç geliri olmayan bayanlara, daha kullanışlı, daha merkezi yerleri gösterin. Medeni bir Türkiye’ye bu yakışır. Üstelik garibana eziyet yazıktır, günahtır!
Hatice Hanımdan özür dileyin. Zararını önleyin. Olmaz! O gariban bir ana, siz koskoca bir Belediyesiniz!