
Hasan DİNÇ
İNANÇ KİMLİĞİMİZİ OLUŞTURANLAR (5)
İnanç kimliğimizi oluşturanların baş halkasını şüphesiz imam Matürîdî oluşturmaktadır. Ancak İmam Matürîdî hakkında kaynaklarımızda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Günümüz İslâm araştırmacılarından Doç.Dr. Kemal Işık Doçentlik tezinde şöyle bir tespitte bulunmaktadır. “Matürîdî’nin gerek hayatı, gerekse ilmi hüviyeti hakkında, belli başlı İslâm fırkalarına dair eserlerde aydınlatıcı bir bilgiye rastlamak mümkün değildir. Hatta kaynak eser sayılan bazı kitaplar, Kelâm ilmine ve bu sahada şöhrete ulaşmış diğer bilginlere veya mezhep sahiplerine büyük bir yer ayırmış olmalarına rağmen, her nedense MatürÎdî’den tek kelimeyle dahi bahsetmemeyi adeta kendilerine kutsal bir görev saymışlardır.” dedikten sonra bu sükutun sebebini kendisine göre “Büyük bir ihtimalle, Matürîdî’nin Mâverâünnehr’de zamanın kültür merkezi sayılan ve Eş’ari’nin yaşamış ve mezhebinin de geniş ölçüde yayılmış olduğu Irak’tan uzak olarak yaşamış veya onun Sünni Kelâm İlmi üzerindeki büyük etkisini saklamağa ve buna karşılık çağdaş meslekdaşı Ebû’l Hasan El-Eş’arî’yi Ehl-i Sünnet akidesinin yegane savunucusu olarak gösterme temayülü ve arzusundan ileri gelmiş olmasıdır. Çağdaş araştırmacıların da önemle üzerinde durduğu noktalardan biri işte budur” diyerek bu tesbitini Prof.Dr.M.Tâvit et-Tancî, Pro.Dr. A.Çubukçu, Pro.Dr.Nihat Keklik, Prof. Dr. Mubahat Küyel ve Prof. Dr. Cavit Sunar’dan kurulu bilim jürisine ittifakla kabul ettirmiştir.
Bir önceki yazımda da ifade ettiğim gibi başta Büyük Selçuklular ve Osmanlılar olmak üzere kurulmuş bütün Türk devletlerinin itikatta ortak mezhebi Matürîdîlik olmasına rağmen onlarda da Matürîdî hakkında yazılmış eser bulunmamaktadır. Atatürk tarafından Matürîdî itikadını esas alarak kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı da bu konuda ki sessizliğe ayak uydurmuştur. Son dönemde bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de Matürîdî üzerine araştırma yapanlar ve Matürîdîlik hakkında inceleme yapıp eserler yayınlanmaya başlandığı memnuniyetle görülmektedir. Bu sevindirici çalışmaların sonucu olarak Prof. Dr. Sönmez Kutlu İMAM MÂTURÎDÎ VE MATURİDİLİK, Prof. Dr. Hanifi özcan’ın MÂTÜRİDÎ’DE DÎNÎ ÇOĞULCULUK ve MÂTÜRİDÎ’DE BİLGİ PROBLEMİ adını taşıyan iki önemli eseri ve Doç. Dr. Kemal Işık’ın yukarda zikrettiğim Doçentlik tezi olan MATURÎDÎ’NİN KELAM SİSTEMİNDE İMAN ALLAH VE PEYGAMBERLİK ANLAYIŞI kitap piyasamızdaki Matürîdî hakkında önemli bir boşluğu doldurmayı başarmışlardır. Bundan sonra açılan bu kapıdan daha birçok eserin yazılacağını ve bizim için dinimiz İslâm’ı anlamada ve inanç kimliğimizin oluşmasında çok önemli aydınlık bir kapı olan İmam Matürîdî ve Matürîdîliğin yeniden keşfedileceğini tahmin etmekteyim. Böylece bizim vergilerimizle ve yardımlarımızla beslenen Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türk Diyanet Vakfı da bu çalışmalara ayak uydurmak zorunda kalacaktır.
Bütün bunlardan ayrı olarak en sevindirici gelişme ise İmam MÂTÜRÎDİ’NİN günümüze ulaşmış en büyük iki eserinden biri olan TE’VÎLÂTÜ’L KUR’ÂN adındaki 18 ciltlik Kur’an tefsiri yayınlanmış ve kitap piyasasına sunulmuştur. Prof.Dr. Bekir Topaloğlu’nun dilimize çevirdiği ve editörlüğünü Prof. Dr. Yusuf Şevki Yavuz’un yaptığı, bizim için paha biçilmez bu eser, Ensar Vakfı tarafından kitap piyasamıza sürülmüştür. Ensar Vakfının bilmediğim diğer hizmetleri bir yana sadece bu hizmetleri bile milletimizin takdiri için yeterli bir faaliyettir.
Merhum Bekir Topaloğ’lu adı geçen tefsirin girişinde İmam Mâtürîdî hakkında geniş ve kapsamlı bilgi verirken şöyle demektedir. “Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra Modernizm’in etkisiyle kafa karışıklığına maruz kalmış günümüz İslâm dünyasında, yol gösterici bir ışık olarak Mâtürîdî’nin kelam yöntemi ve din anlayışı yeniden önem kazanmıştır” Çok önemli bulduğum bu tespitinin Diyanet İşleri Başkanlığına ve Türk Diyanet Vakfına da yol göstermesini dilerim. Yine Merhum Bekir Topaloğlu’nun tesbitiyle “Ehl-i Sünnet kelâmı ile dirayet tefsirinin kurucusu ve Hanefî fıkhının geliştiricisi” olan İmam Matürîdî’nin bütün fikirlerini toplu olarak bu tefsirde bulmak mümkündür.
İmam Mâtürîdî kitabının hemen başında tefsir ile te’vil kelimelerini açıklarken “Tefsir ashaba, te’vil ise âlimlere ait bir iştir. Bunun anlamı şudur ki saâbe-i kirâm çeşitli meclislerde bulunmuş, birçok olaya şahit olmuş ve Kur’an’ın hangi olgu ve konu hakkında nazil olduğunu bilmişlerdir. Binaneleyh onların ayeti tefsir edişleri büyük önem arz etmektedir. Çünkü onlar, olup biteni görmüş ve olaylarda hazır bulunmuşlardır. Zaten ayetten de kastedilen budur. Te’vile gelince, bu kelimenin anlamı bir hususun varacağı noktayı açıklamaktan ibarettir. Sonuç olarak tefsir tek yönlüdür, te’vil ise birden fazla anlamlara ihtimal taşımaktadır” diyerek kitabına neden TE’VÎLÂÜ’L KUR’AN dediğini ve tefsir demekten neden kaçındığını açıklamaktadır.
Gerek Te’vilat’tan ve gerekse adını verdiğim araştırma kitaplarından edindiğim belli konulardaki izlenimlerimi önümüzdeki hafta paylaşarak seri yazıma son vereceğimi okuyucularımla paylaşır hepinize iyi haftalar dilerim.