
Cevat ÖZSOY
Malazgirt, 30 Ağustos ve 9 Eylül İzmir’in Kurtuluşu
Şanlı tarihimizde önemli bir yere sahip olan 1071 Ağustos Malazgirt zaferi, Büyük Taarruz, 9 Eylül İzmir’in ve Egede birçok ilin kurtuluşu gibi önemli zaferlerin kazanıldığı günleri yaşıyoruz.
1071 Ağustos zaferi ile Anadolu’nun kapıları, bir daha kapanmamak üzere, Türklere açılmış ve yine İngilizlerin tazyiki ile Anadolu’ya denizden çıkartma yapan Yunan ordusu, 9 Eylül’de geldikleri denize dökülmüştür.
Her Türk evladının gururla sahipleneceği bu zaferlere, maalesef, Malazgirt zaferini daha ziya de muhafazakâr kesim sahiplenmekte, 30 ağustos ve 9 Eylül İzmir’in kurtuluşuna ise genelde laik ve seküler kesim sahip çıkıp, aziz şehitlerimizin hatırasına pek te saygı duymadan, şarkılı türkülü kutlama yapmaktadırlar. Velhasıl zaferlerimiz bile ayrıştırılmakta… Bu durum bizim enerjimizi tüketmekte, hak ettiğimiz yere gelmemizi engellemektedir. Zannediyorum, birileri bizim böyle olmamızı istemekte, maalesef, Biz de bu oyuna gelmekteyiz.
Genelde böylesi 50’nci, 100’ncü yıldönümleri daha coşkulu ve heyecanlı kutlanır; ama bizim 100’ncüyıl kutlamalarında ayrıştırıcı bir dil kullanmamızdan, başta, denize döktüğümüz Yunan olmak üzere, düşmanlarımızın sevinç duydukları bir gerçektir. Hele, kutlama adı altında, milyonlarca insanı toplayıp ta, kendileri ile ilgili bir şey söylenmemesinden oldukça mutludurlar. Sanki böylesi eğlence rüzgârı eşliğinde şanlı tarihimiz unutturulmak isteniyor…
Hâlbuki Yunan ordusu çıkartma yaptığı Ege bölgesinde vicdanların kaldıramayacağı zulümler yaptı. Her yeri yıkıp yaktılar, çoluk çocuk demeden öldürdüler. Emeniler, tehcir dolayısı ile vuku bulan ölümleri bahane edip, dünyayı ayağa kaldırırken, bire bin katıp, bizi Dünya’ya soykırımcı millet olarak göstermeye çalışıyorlar. Biz ise Yunana laf etmekten, mezalimini anlatmaktan çekindiğimiz gibi, Yunanı denize döktük bile diyemiyoruz.
Bilmem, dikkatinizi çekiyor mu? Genelde, milli bayramlarda düşmandan sık sık bahsedilir de, düşmanın kim olduğu asla söylenmez. Kim bu düşman? Yunan ‘mı, İngiliz ‘mi? Neden açıkça söylenmiyor?
Bunun gibi, maalesef, Yunan zulmü anlatılmaz. Kendini Kemalist olarak tanımlayan ünlü Yazar Yılmaz Özdil bile, bu trajedinin ders kitaplarında yer almamasından yakınır.
Savaş bitiminde bu zulümleri anlatan Faik Rıfkı ve Fahrettin Atalay’ın yazdığı kitap yasaklanır ve bir daha basılmaz. Birilerin ezberi bozulacak; ama bir gerçeği itiraf edeyim ki, biz bugün Yunanın işlediği mezalimi, Kadir Mısıroğlu’nun, belgelere dayanarak hazırladığı, “Yunan mezalimi” kitabından öğreniyoruz.
Zannediyorum, bu konu da yazılmış tek Kitap’ta budur.
Ve biz yine, yakın mesafedeki Ege adalarının elimizden kayıp gittiğini, Aynı yazarın “Lozan” isimli oldukça hacimli kitaptan öğreniyoruz
Biz Yunanı denize döktük; ama galip gelmemize rağmen, o günün zor şartlarında adalara sahiplenmek te pek başarılı olamadık.
Osmanlı döneminde İtalyanlar, hukuken olmasa da, adalara sahiplenirler ve “siz Trablusgarp’tan çekilirseniz biz de adaları size iade ederiz” derler. Biz Trablusgarp’tan çekiliriz ama araya balkan savaşı girer ve adalar üzerinde İtalya işgali devam eder. Biz de “Adaları Yunanlılar almasın” diye bu işgale göz yumarız. Lozan’da ise bize üç mil mesafede dışındaki tüm adalar İtalya ve Yunanistan’a devir edilir. İşin garibi, Bize iki mil mesafedeki Meis adasına, dünya barışına katkı adına, sahip olamayız. Burası üç mil değil iki mil bile diyememişiz.
2’nci Dünya savaşın da İtalyanlar adalardan çekilirken bize teklif eder; ama biz kabul etmeyiz. Daha sonra adalar İngiliz Alman çatışmasına sahne olur ve İngilizler çekilmek zorunda kalır. Adalar, Almanlara kalmasın diye, İngilizler yine bize teklif ederler; ama biz yine kabul etmeyiz. Daha sonra Almanlar savaştan yenilmiş olarak çıkınca, Bu sefer Almanlar bize teklif eder; fakat Biz “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi ve “kimsenin bir çakıl taşında gözümüz yok” diyerek tüm bu tekliflere bigâne kalırız. İ. Sabri Çağlayangil Dışişleri Bakanı olduğunda, üzerinde gizli yazan bir evrak dikkatini çeker. Açıp baktığında Türkiye, adalar konusu görüşmek üzere 1947 Paris konferansına davet edilir; fakat o günün İnönü iktidarı” biz 2’nci dünya savaşı dışında kalmış olmamız dolayısı ile savaş ganimetinden pay alma hakkımız yoktur” deyip konferansa katılmaz. O günün dışişleri Bakanı Amerika ve İngiliz bakanları ile görüşüp “Adalar bizim hakkımız” diye girişimler bulunmasına rağmen, Hükümet “ adaların çoğunluğu zaten Rum” gerekçesi ile kendi Bakanın girişimlerine destek vermez. Neticede, İtalyan ve Yunanistan’ın sahip olduğu üç mil ötemizdeki tüm adalar, silahsızlanmak şartıyla, resmen Yunanistan’a devir edilir. Böylece Yunanistan hiçbir silah kullanmadan adalara sahip olur.
Bura da, geçmiş te yaşanmış bu olayları, o günün kendine özgün şartları içinde değerlendirmek lazım., Kimseyi hainlikle itham etmemek gerekiyor. Tıpkı, Son Padişah Vahdettin’i hainlikle değerlendiremeyeceğimiz gibi…
Ve o günün şahsi ihtilafları ve çekişmeleri bu güne taşırsak her şey birbirine karışır. Düşünün, M. Kemal Atatürk Nutukta siyasi rakipleri A. Fuat Orbay, K. Karabekir gibi Milli Mücadele Kahramanlarını “en hain dimağlar” diye suçlar; ama daha sonra bu insanlar İnönü döneminde iade-i itibarla devlet kademelerinde görev alırlar. Merhum B. Ecevit bile “ Son Padişah Vahdettin hain değildir, hain olduğuna da hiç inanmadım” demiştir.
Ve yine Saray ve İstanbul hükümetinin hepsi gaflet ve delalet içinde değildi. Saraydan Ö. Faruk Efendi Anadolu mücadelesine katılmak için İstanbul’dan ayrılmış; fakat çeşitli sebeplerle Bolu’dan geri dönmüştür.
Tüm bu gelişmeleri bu güne taşıyarak kavga konusu yapmak, ülkemizin hayrına bir yaklaşım olmadığı gibi, bilakis kutuplaşmayı körüklemektedir. Bu durum ise asla vatanseverlik olmayıp, düşmanın değirmenine su taşımaktır.
Geniş izahı gereken bu önemli meselelere satırbaşları ile kısaca değindikten sonra, güzel bir temenni ve dua ile yazımızı noktalayalım.
Geçmişten bu güne kadar bu tür savaşlara gönüllü veya vazifeli olarak katılmış, canını ortaya koymuş, kan ve can vermiş bütün İslam askerlerini derin saygı ve rahmetle anıyoruz.
Hiç olmazsa bura da birleşelim
Kalın sağlıcakla….
Günün sözü:
Suçlamak, anlamaktan daha kolaydır
Anlarsan, değişmen gerekir…