TÜRKİYE’DE  YÖNETİM SORUNLARI

TÜRKİYE’DE YÖNETİM SORUNLARI

Prof.Dr.Yaşar Akbıyık  (AİBÜ eski Rektörü) Devlet,  ülke dediğimiz  toprak parçası üzerinde,  siyasal bakımdan örgütlenmiş bağımsız  millet veya milletlerin oluşturduğu tüzel...

Prof.Dr.Yaşar Akbıyık  (AİBÜ eski Rektörü)

Devlet,  ülke dediğimiz  toprak parçası üzerinde,  siyasal bakımdan örgütlenmiş bağımsız  millet veya milletlerin oluşturduğu tüzel varlıktır. Devletin ülke, insan  ve egemenlik olmak üzere üç temel unsuru vardır. Çeşitleri itibariyle devletler, üniter devlet, karma veya birleşik devletler olarak  ikiye ayrılır. Türkiye siyasi otoritenin  merkezde toplandığı, otoritenin  bir anayasa ile sağlandığı üniter (tekli) bir devlettir. Devletler  milli egemenlik anlayışı ile hukuk  içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenir. Milli egemenlik ilkesi içinde, halkın seçtiği parti ve partiler  iktidarı oluşturur. Türkiye’de dört yılda bir  yapılan genel seçimlerle oluşan  siyasi iktidarlar ülkeyi yönetirler, seçimle gelir seçimle giderler.

          Devletin kağıt üzerinde kısaca tanımı  böyle olmakla birlikte,   devlet  kurum ve kuruluşlarının bazen uyum içinde çalışamadıkları ahengin bozulduğu  görülür. Ülkemizin  son elli yıllık yakın geçmişinde siyasi iktidar-ordu ilişkilerinde  bunu görmek mümkündür.    Geçen hafta yaşanan ve yankıları süren ordudaki üst komutanların  istifası   iktidar ile ordu arasındaki gerilimin son örneğidir. Türkiye’de yürütme, yasama ve yargının  yanında  dördüncü bir güç olarak Türk Silahlı Kuvvetleri   yönetimde  belirleyici olmuştur. Seçilmiş yetkililer ordunun rızası olmadan  hareket edebilir ama komutanların itiraz etmeleri durumunda bir şey yapamazlardı. Buna gerekçe  olarak  ülkeyi yöneten sivil liderlerin  yetersiz kalmaları gösterilse de asıl sebep, anayasanın Türk Silahlı Kuvvetlerine verdiği  iç ve dış tehlikelere karşı devleti koruma ve kollama  görevi üzerinde yoğunlaşır.      Arzu edilen,  halkın seçtiği siyasi iktidarlarla  önemli bir kuruluş olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin uyum içinde çalışmasıdır.  Ancak bu uzlaşma elli yıldır bir türlü sağlanamamıştır. Askerin  siyasete karışması  demokratik anlayışa göre ters bir durumdur. 20. yy.ın ikinci yarısında Afrika, Asya ve Latin Amerikanın  birçok ülkesinin yaşadığı uzun ve korkunç askeri yönetim dönemleri bunu doğrulayan örneklerdir.   Cumhuriyetin kuruluşuna öncülük etmiş olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin gösterdiği başarı ile son elli yıllık tutumu arasında bir çelişki söz konusudur.  1960 İhtilâlinden bu yana  Silahlı Kuvvetler iki darbe ve iki muhtıra ile halkın seçmiş olduğu iktidarları  devirmişler  veya değiştirmişlerdir. 1960 ihtilalinden sonra Başbakan rahmetli Adnan Menderes ile  iki bakan idam edilmiş, birçok kişi mahkûm olmuştur. Kamu vicdanında kanayan bir yara olarak kalan bu acıklı olay  bir zamanlar  bayram olarak kutlanmıştır.

        Benim gibi 1950’li yıllarda doğanlar  çocukluğunda tank sesleriyle  uyanmış,  darbelerle büyümüştür. Rahmetli Menderes’in idam sehpasındaki resmi bizim neslin zihnimde silinmez bir iz olarak kalmıştır.  Lise yıllarında   özgürlükleri kısıtlayan ve hükümetleri şekillendiren 1971 muhtırasının nedenlerini anlamaya çalışıyorduk. 12 Eylül 1980 darbesi olduğunda üniversiteyi bitirmiş  Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında   henüz  stajyer memurdum. Bakanlığa her sabah üstümüz aranarak giriyorduk. Bütün görevlilerin parmak izleri alınmıştı. Sıkıyönetim  askeri  yetkilileri,  genel müdürleri fırçalıyor emirler yağdırıyorlardı. Üniversite mezunlarının büyük çoğunluğu sakıncalı görüldüğünden atamaları yapılmıyordu. 28 Şubat sürecinde  yaşanan asker-siyaset çatışması toplumsal ve siyasal alanda  kırılmalara neden oldu, toplum faylarla birbirinden ayrıldı.  İktidar ortağı Refah Partisi kapatıldı,  toplumda tehlikeli olarak nitelendirilen görüşlere karşı  yeni  bir  mücadele başlatıldı.  Kamuoyu gelişmelere   tepkisini sandıkta gösterdi. Kasım 2002  genel seçimlerinde meclisteki denge değişti. Koalisyonlardan ve ekonomik krizlerden bıkmış olan halk meclisteki bütün partileri silerek Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisine görev verdi.  Dokuz yıldır devam eden   AK Partisinin iktidarı  böyle  başladı.  2002 Ocak ayında yapılan  Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörlüğü seçiminde en yüksek oyu alarak Türkiye’de  önemli bir görev olan  rektörlüğe atanmış,  dikenli koltuğa oturmuştum. Rektörlük seçiminde “Önce İnsan” mesajıyla  bireylerin önemini  vurgulayarak  göreve başlamıştım.  Ne yazık ki Ankara’da,  YÖK’te katıldığım toplantılarda yoğun tartışmalara şahit oluyordum. Üniversitelerarası Kurul’da  “Hükümetle (AK Parti hükümeti) tartışmakla bir yere varılamayacağını” belirterek  “masaya oturalım anlaşalım” şeklinde  görüş beyan etmem üzerine, dönemin YÖK başkanından  işgüzarlık etmekle eleştirilmiş   bütün kapılar  yüzüme kapanmıştı.  Hakkımda YÖK’e   jurnaller gönderilmeye başlanmıştı. İrticai kadrolaşma yaptığım, üniversite kampusuna   başörtülü kız öğrencilerin girmesine izin verdiğim  iddia ediliyordu. Yönetim görevlerine atadığım    arkadaşlarım irticai  yakıştırmalarla itham ediliyor,   muhafazakâr, dindar  ve milliyetçi görüşe sahip olanlar  karalanmaya çalışılıyordu.  Üniversitelerarası Kurulda ve Rektörler Komitesi toplantılarında    bazı kişiler “Devlet biziz,  siyasi iktidarlar geçicidir” şeklinde görüşler ortaya atıyor, kendisini devlet yerine koyuyordu. Dönemin YÖK başkanı, Erdoğan TEZİÇ   İzzet Baysal Vakfı tarafından üniversiteye  davet edilen  Başbakan sayın Recep Tayyib Erdoğan’ı karşılamama izin vermediği gibi, vekil olarak bıraktığım rektör yardımcısının  vekaletini onaylamayarak üzücü bir olaya sebebiyet vermiştir.

          Hakkımda yapılan  jurnallerin  o zaman üniversitede  olan  ve rektör olmak hevesindeki bir asker eşinin  açıkça  ortalığa yaydığı dedikodularla benzerlik oluşturması  şaşırtıcı değildi.    Üniversite kampusu  o zaman emniyet açısından jandarmaya bağlı olduğundan  malum şahıs bu yolla insanlar üzerinde baskı kurmaya çalışıyor,    kişilerin inanç dünyası hedef alınıyordu.  Ne yazık ki bunu yapanlar arkasında askeriyenin olduğu görüşünü yayıyordu.   Askeri kademenin üst yetkililerine  durumu iletmiş   yalan-yanlış bilgilerle şahsım ve yönetim ekibimin  karalanmaya çalışıldığını   belirtmiştim.   Zamanla  yakıştırmaların hayali olduğu ortaya çıkmış,  bunların rektörlük makamını  ele geçirmeye yönelik  karalamalar  olduğu anlaşılmıştır.  Benzer  durumlar  Türkiye genelinde  yaşanıyor, askeriyeyi istismar ederek makam ve mevki edinmeye çalışanlar bu güzide kurumun adını kullanıyorlardı.    Başbakanlar Milli Güvenlik Kuruluna  egemen olan askeri yetkililerin  emirlerine  uymaya zorlanıyordu. Askeri yetkililerin  sunduğu projeleri koşulsuz onaylayan  Milli Savunma Bakanları  sanki emir kulu gibiydi. 8. Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal  görev süresi boyunca, ordunun siyasetten çekilmesi  hususunda  girişimlerde bulunmuştur. Ancak Özal’ın vefatından sonra  devlet yönetiminde  sivilleşmeyi sürdürme  yolunda güçlü bir lider ortaya çıkmadı.  Zaman halkın seçtiği insanların kalıcı,  ideolojik  amaçlarla  görevlere atanmış “Devlet benim” diyen  kişilerin   geçici olduğunu ortaya koymuştur.

         Gelişen dünyada  demokrasinin en büyük başarılarından biri, askeri gücü denetim altına almasıdır. Türkiye demokrasi yoksunu Ortadoğu’da gerçekten demokratik bir alan yaratmış olup bunu geliştirmesi beklenir.   20.yy.ın son yıllarında Türkiye’de askeri güç  kendisini etkili şekilde  hissettirirken,  darbeleri yaşamış olan  nesil,  21. yy.da, artık ordunun  müdahaleci  siyasi baskısından kurtulup iyi öğrendiği  demokrasi dersini  uygulamayı istemektedir. Türk halkının bilinç düzeyindeki yükseliş  ülkemizin demokratikleşmesine ivme kazandırmıştır.  Silahlı Kuvvetlerde yaşanan  son  istifalar, Türkiye’nin demokratikleşme yolunda  yaşadığı doğum sancılarıdır. Olayların gelişimine bir de  bu yönüyle bakmakta fayda vardır.  Mehmetçiği bağrından çıkaran milletimizin askere olan  sevgi ve saygısı  eksilmeyecektir.  Aksine bizim övüncümüz  düşmanlarımızın korkulu rüyası olan Türk Silahlı Kuvvetleri  olması gerektiği yerde olacak ve saygınlığı daha da  artacaktır.  

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.